Okuma Nasıl Gerçekleşir
Okumayı küçük yaşlarda öğreniriz. Kimisi okulla beraber başlar, kimizi çevresinden birinin harf öğretmesiyle. Kimse farkında olmasada insan okumaya başladığı andan itibaren ağız-beyin etkileşimiyle okumasını ilerletir. Ortalama değerlere göre konuşuyorum. Bir kişi 2 yaşında konuşmasını düzeltir. 4 yaşında kendini rahat edecek kadar cümle kurmaya başlar. O yaşlarda kelimeler ve cümleler dudaklardan dökülen seslerdir. Hatta öyleki konuşmaya yeni biri aklından geçenleri sesli düşünmeyle gerçekleştirmez. Örneklendireyim: Annesi saat dört gibi gelecek biri, açıktığı için annesi beklemektedir. Annesi gelince ondan sevdiği yemeği yapmasını istemeyi düşünmektedir. Bu kişinin 11 yaşındaki hali bu olayı aklından cümlelerle geçirir. Annesine söyleyeceğini ve alacağı olumlu veya olumsuz tepki sesli düşünerek canlandırır. Annenin eve girişi, onun yanına gidişini, aç olduğunu söyleyişini ve sonrasını cümlelerle zihninde canlandırır. 4 yaşındaki hali ise bu olayı sanki bir film sahnesi olarak olarak zihninde yaşar. Annesinin kapıdan içeri girişini, yemek isteyişi ve alacağı tepkileri. Bunun nedeni, biz iletişimimizi küçükken daha çok duygu ve hislerle şekillendiririz. Belki alakası yok ama 3-4 aylık bir bebeğin karşısında, iki elimizle yüzümü kapatıp sonra "şaka yaptım burdayım" dercesine ellerimizi geri çektiğimizde bebeğin şaşırdığını görürüz. Belki kahkaha atar, belki ani bir titremeyle tatlı bir şok geçirir. Sebebi şu; ellerimizle yüzümüzü kapadığımızda bebek ortadan kaybolduğumuzu düşünür. Elin arkasına saklandığımızı bilmez. Ellerimizi açtığımızda, bizi yeniden gördüğünde yaşadığı şaşkınlık ise, yoktan var olduğumuzu hissetmesi. Yani odanda kardeşin bi anda ortadan kaybolsa ve 10 saniye sonra geri belirse sen korkmaz mısın. :) Peki bebekler neden öyle düşünür. Çünki onlarda derinlik algısı yoktur. 2 boyutlu bir bakış açıları vardır. 3 boyutlu bir çeversel etkileşimin farkında değillerdir ve sizin elin arkasında olduğunu düşünemezler. Belkide çocuklukta çizgi film sevmemizin nedenide budur. Bunu neden anlattım. Çünki bu olay okumada da yaşanır. Okuma kelime öğrenme, cümle kurma, kendini ifade etme serüveninin, sonraki aşamasının yazıya dökülmüş halidir. İlk evre olan, "DÜŞÜNCE" ve bunu karşıya aktarmak için "KONUŞMA", ikinci evrede "OKUMAYA" dönüşür. Bildiğiniz gibi okurken biz yazıyı yazanın düşünclerini kendimize aktarırız. O konuşmalarını yazıya çevirmiştir bizde o konuşmaları okuyarak kendi zihnimize aktarırız. Okuma, konuşma eyleminin tek taraflı gerçekleştiği diyalogtur. Yazıyı yazan kişide konuşmanın bir tarafı gibi düşünülebilir ama Dostoyevski ile karşılıklı konuşma imkanımız yok demi. Suç ve Ceza'yı okurken bu konuşmayı biz tek gerçekleştiririz.
Peki neden konuşma üstünde durdun. Bunu anlatmamın nedeni okumayı farklı tanımlandırdığımız için. Ne demiştik bir kişi 2 yaşında konuşmayı 4 yaşında kendini ifade etmeyi 11 yaşında ise bütünüyle buna hakim olmayı gerçekleştirir. Okul öncesi dönemi (anaokul gibi) sayarsak biz yazıyla tanışmamızı 6-7 yaşlarında gerçekleştiririz. Ve daha bu dönem bizim "konuşmaya" tam hakim olamadığımız dönem içinde gerçekleşir. Okuma becerisi konuşma becerisiyle paralel gelişir, ilerler ve onunla bütünleşir. Kendimizi istemesekte "SESLİ OKUMA" bataklığında buluruz. Sesli okuma, okuma hızımızı düşüren en önemli unsurdur. Bide eğitim siztemindeki yetersizlik, çarpıklık bize okumayı, konuşmayla kardeş yapar. Daha önce değinmiştim, okullarda öğremenlerimiz bizden okumamızı isterken herkesin duyacağı şekilde yapmamızı tembihler. Buda okuma hızımızı bir noktada sabit kılar. Lise döneminde bile yavaş okuyan bireylere dönüşürüz. İçimizden okusakta, sesli okuma gerçekleştiririz. İlerde bunada değinicem.
Gelelim okumayı öğrenme serüvenine. İlk olarak konuşmanın karşılığı olan kelimeleri oluşturabilmek için harfleri tanırız. Bu tanışma yaşımıza göre bize ağır gelir ve biraz zaman alır. Sonrasında ise bu harflerin yanyana gelmesiyle oluşan sesleri öğreniriz. Heceler. Şuan olmasa bile eskiden karatahtaların yanında duvara gerilmiş ipler ve onlara asılı FİŞ ler vardır. Her fiş bir heceyi üstünde taşıyordu. Ve biz bu heceleri birleştirerek kelimeleri oluşturuyorduk. Oluşan kelimeler bizim ilk okuma eylemimizdi. Her öğrencinin yaşadığı olağan seriven böyledir. Bunu söylerken, bu öğrenme tarzının yanlış olduğunu söylemiyorum. Çünkü okuma eylemi, "Zorlaştırılıyor." Zaten o yaşlarda mantık yürütme, eldeki verileri zihne işletip bulmaca çözdürme ne kadar imkansızsa, hecelerle kelime oluşturmakta o kadar imkansız. İllede bişey söylemem gerekirse, harflerle tanışması 4 yaşında gerçekleşmeli. Ve 7 yaşına kadar kendi becerisiyle kelime okuma aşamasına gelmeli. Kimi 5 yaşında kimi 7 yaşında. Neyse olayımız bu değil. Şimdi biz 8 yaşına kadar kelimeleri okumayı öğrendik ama bu daha kat edilecek çok yol var. Ve bu yol rahat rahat okuma seviyesine gelene kadar okuma, konuşmayla özdeşleşmiştir.
Bunları şunun için anlattım. Herkesin okuma olarak bildiği eylem aslında, yazıları konuşarak zihnimize aktarmadır. Siz bu yazıları okurken dikkat vermeye çalışın, sesli olmasa bile yazılan cümleleri içinizde konuşur "gibi" tekrarlıyorsunuz.
Şimdi aşşaıdan "Hızlı okuma ana menüye" tıklayın ve diğer adımlarla devam edin ;)
Yorumlar
Yorum Gönder